14 Haziran 2010 Pazartesi

La Paz


La Paz’a bir kez daha gelmiş bulundum. La Paz ilginç bir yer. Krater içine kurulmuş bir şehir gibi. Merkez daha alçakta ama şehir yamaçlara doğru yükseliyor. Bütün binalar kerpiç ya da tuğla. Merkezden dimdik yamaçlara doğru yükselen şehre baktığınız zaman turuncu / kahverengi arası binaları görüyorsunuz. Pek çok şehirdeki gibi burada da bir iki kilise var ve en azından merkezdeki hayat bunların etrafında şekillenmiş. Puno’da nefes alışverişi zorlanmaya başlamıştı. La Paz’da o seviyelerde olduğu için burada da devam etti. Şehrin yokuşu da bol olunca uzun yürüyüşler hayal oldu. Yürüyünce nefes kesiliyor. Uyuni de yüksekti, bu sebepten, oradan dönüş fazla etkilemedi. Ama Amazonlara, neredeyse deniz seviyesine inip, dört gün geçirip, tekrar 3500-4000 metrelere çıkınca yamuldum. Hava inanılmaz kuru, oksijen az. Bu kuruluktan sürekli öksürüyorsunuz. Son dönüşte böyle oldu en azından.

Şimdiii… İnsanlar La Paz’a niye geliyor. Şehir öyle aman aman bir şehir değil. Hatta oldukça çirkin bir şehir. Gezilecek yerler de öyle aman aman değil. Ama eğlence mevcut. Bütün seyahat boyunca bu şehirden yolu geçen kiminle konuştuysam aynı şeyi duymuştum. Özellikle gençler, en az bir hafta on gün takılıp kalıyorlar bu şehirde. Şehrin iki adet büyük hosteli var: Loki ve Wild Rover. Loki başka şehirlerde de var ama Wild Rover sanırım tek burada. İlk gelişte Wild Rover’da kaldım. Akşamüstü hostele yerleştiğimde pek çok kimse yeni yeni uyanıyordu. Hostelin içinde Irish Pub’ı var. Bolivya parasal açıdan oldukça ekonomik. Yemek de çıkartıyorlar hostelde. Millet kalkıp yemeğini yiyip burada içmeye başlıyor. Happy Hour süresince iki dolar civarına Rum-Vodka-Gin üçlüsünden biririni seçip iki duble alıyorsunuz. 650 ml.’lik Bock (%7 alkol, çarpıyor) da iki dolar civarı. Karışımı iyi tutturursanız gülümseyen bir surata sahip oluyorsunuz gece boyunca. Bardakilerin çoğu hostelde kalanlar zaten. Hostelin barı gece ikide kapanıyor. Ama kapanış aslında yeni bir başlangıç. O gün için nereye gidilecekse (hostel yönlendirme yapıyor daha çok), hostelin hemen önünden normalin iki katı ücret almaya hazır taksiler kalkıyor. Ama bu ücret de iki dolar olduğu için pek çok kimse sallamıyor rakamı. İlk gece gittiğimiz yer ilginç bir yerdi. Brezilyalı gençler davul çalıyorlardı. Neden Brezilya davulları anlayamadım ama eğlenceliydi. Bu gösteri devam etti. Bol gringolu mekan olunca fahişesi de boldu. Kurtulması zormuş bunlardan. Bira içtik burada. Hostelden arkadaşların da hepsi kelle tabi. E ben de bir iki duble içmiştim, ben de iyiyim. Burası da sanırım sabah dört buçuk gibi kapandı. Asıl enterasanlık şimdi başlıyormuş zaten.

La Paz’da herkesin dilinde olan bir Ruta 36 Bar var. Herkes oraya gidiyormuş gece sonunda. Biz de bir arkadaşla taksiye bindik Güç bela adını hatırlayıp söyledik. Taksici göz kırptı, ok dedi. Sonra bizi allahın unuttuğu bir yere getirdi, aha burası dedi. Sabah beş, sokakta in cin top oynuyor. Biz neresi felan derken gaipten gençten bir çocuk peydah oldu. Ruta 36 mı dedi. Si dedik. Hal böyle olunca taksiciye haklı parasını verdik ve indik. Sonra çocuk cep telefonuyla bir telefon etti. Hemen arkamızda bir kepenk açıldı. La Paz’ın yeraltına doğru ilerledik. İçerisi Beyoğlu’nda ki Süper Restoran’ın (adı bu gerçekten) alt katıyla ucuz pavyon kırması bir yer. Tavanda disko topu, aynalı duvarlar, oturmak için köşeler var. Garipten bir müzik çalıyor. Biz de gittik bir köşeye çömdük. Hostelden birkaç eleman daha vardı, onlarla kaynaştık. Garip bir yer. Ama bar-club işini sonlandıran herkes soluğu burada alıyor. Biralarımızı aldık fakat bira harici şeyleri alan arkadaşlar da masalara dağılmaya başladı. Kokain’in gramı 100 Bolivyanoymuş (13-14 dolar civarı) meşhur barda. Millet masalarda takılmaya başladı. Bense bu düşmüş mekan için pahalı sayılabilecek biramı içmeye devam ettim. Beyazlardan uzak duruyoruz. Bunu unutmuyoruz. Mekan sabaha karşı daha bir kalabalıklaştı. Dans falan da ettiler. O kısımlar biraz bulanık. Sonradan öğrendim, burası polis tarafından sık sık basılan bir mekanmış. O gece iyi yırtmışız demek ki. Çıktığımızda gün ağarmıştı. Akşamüstü uyandığımda milletin neden o saatlere kadar uyuduğunu kavramış oldum. İlerleyen bir iki günü hostelin happy hour içkileri, bilardo ve kitapla geçirdim. Bir kere gördük yeter bu batakhananeyi.

Birkaç sakin gün dahilinde, şehrin enterasan olması gereken yerlerini de gezdim fakat çok enteresan gelmedi. Cadı pazarı bunlardan biri. Burası daha çok incik boncuk kıyafet satılan bir yer halindeydi. Ama kurutulmuş lama ceninleri ilginç gözüktü. Bereket için gömüyorlarmış bunları, iyi oluyormuş. Uyuni’den önce sıcak tutacak kıyafetleri buradan aldım. On dolara cillop gibi kazak (bunları Bolivya ve Peru’da her sırtçantalının sırtında görmek mümkün. Ben de kervana katıldım), iki üç dolarlara da eldiven kaşkol edindim. Hatta coşup panço bile aldım, nereye sokacaksam. Ama sıcak tutuyor namussuz. Faydası oldu. Bunun dışında kiliselerin olduğu meydanları biraz turladım. Yalan yok, müze falan gezmedim. Koka müzesi varmış, enterasan olabilirdi. Bir dahaki sefere bıraktım. La Paz böyle bir şehir işte. Genelde dağıtmaya gelinen bir yer. Bir de death road dedikleri ölüm yolu vardı ki herkesin dilinde. Uçurum kenarı yollardan yokuş aşağı sallanıyorsun dağ bisikletiyle. Herkes yapıyordu hemen hemen. Bir de minimum 60-70 dolar para. Ben de sinirlendim yapmadım. Zaten yükseklikle başım dertte, başım döner oralarda, kısa yoldan inerim aşağı maazallah. Yakınlarda israilli bir kız kısa yolu denemiş, becerememiş. Sizlere ömür. Belki bir dahakine. Bolivya’yı bitirmek için son durak olan Copacabana’ya gittim. Burası da Titicaca Gölü’nün hemen kenarında sakin bir kasaba. Hem şehirden sonra bir iki gün küçük yer iyi olur.

2 yorum: