27 Ağustos 2009 Perşembe

Delhi, 2. Gün

İkinci sabah, ilk günün sersemliğinden arınmış bir şekilde uyandım. Sokak araları 1m genişlğinde olduğundan, otelden çıkınca 2 m olarak tam uzaklığını verebileceğim Everest Cafe’de kahvaltımı yapıp tren istasyonunun yolunu tuttum. Bu Delhi’de fazla kalmak akıl karı değil zaten. Hem de Ülke çok büyük olduğundan, fazla oyalanmadan göreceğimiz yerlere gitmek lazım. İstasyona varıp turistlerle ilgilenen kısma gittik, bir form veriyorlar, gideceğin yeri, pasaport bilgilerini falan yazıyorsun. Sonra da parayı bayılıp bileti alıyorsun. Ben de aldım. Klimalı yerden hemde. İlk hedef Agra idi ama Taj Mahal cumaları kapalıymış. Ben de Amritsar’a giderim diye düşündüm. Vakit kazanırım, hem de gidip Altın Tapınak’ı görürüm.
Bu işi de hallettikten sonra haritaya bakıp Jama Masjid’i bulmaya karar verdim. Oldukça büyük bir avluya sahipmiş ve Hindistan’ın en güzel camilerinden biriymiş. Amacım dini bir geziden çok bölgeyi (Eski Delhi) görmekti. İlerlerken gördüğüm tapınakvari yer çok ilgimi çekti. Turuncular içinde o kadar değişik insanlar vardı ki durmadan edemedim. Korkarak içeri girip giremeyeceğimi sordum. Gezebililirsin dediler. Fotağrafa hayır dedi önce biri. Ben de girip turlamaya başladım. En son arka tarafta dayanamayıp sordum, çekebilir miyim diye. Daha doğrusu işaret diliyle anlaştık, ve evet cevabını aldım. Makineyi çıkardık çıkarmasına ama ışığı gören geldi. Bizi de çek bizi de çek şeklinde gelişen olaylar silsilesi, kimseyi gücendirmemek için herkesi çekmeye çalışmamla devam etti. Tabi çektiklerimizi de gösterip tebessümleri ve kahkaları duyup görmek de muhteşemdi. Baya bir terletti beni bu tapınak ama uzun zamandır (belki de hiç) bu kadar insanın içine işleyen insan yüzü görmemiştim. Fotoğaflardan da görebileceğiniz üzere sanırım Hindistan mekanlardan ziyade insanların yeri. Bu tapınak ile ilgili biraz bakınmama rağmen fazla bilgi bulamadım. Ben de fazlasını merak ediyorum. Bulur bulmaz paylaşacağım… Ama muhteşem bir gündü, ve henüz bitmemişti…
Tapınak’tan çıkıp devam ettim. Biraz bakına bakına, biraz sora sora, sonra bir de dehşetengiz bir çarşının içinden geçerek, ve durmaya yakın ilerleyerek buldum camiyi. Ama pazar yeri de kayda değermiş. Dar sokaklar, benim kaldığım bölgeye göre daha yoğun insan trafiği. Küçük, acaip dükkanlar. Açıkta asılı etler, kafeste tavuklar, türlü türlü sebzeler, bulut halinde karasinekler, arabalarda taşınan her türlü malzeme. Başka bir çağ gibiydi bu çarşı…
Çarşıdan çıkmayı başarıp Jama MasJid’e geldim. 200 rupi giriş, saf gibi şortla gelince 50 rupi de peştemale verdik kapıda belimize saracaz diye. Minareye de çıkalım dedik, 100 rupi de bu tuttu. Hakkaten de 1 kuruş kalmadı cepte. Minarenin kapısında, zaten elimde taşıdığım sandaletlerin yasak olduğunu söyleyen takkeli bir çocuk çıktı karşıma. Sandaletleri bırakmak 20 rupi dedi. Son parayı minareye verdik genç dedim. Ben anlamam dedi, çıkamazsın. Dedim yok. 1 dolar da olur dedi. Dedim o da yok (vardı). Sonra bak dedim, biz din kardeşiyiz, müslümanım, yapma etme eyleme. Çantadaki suya gözü ilişti, vakit ramazan, dedim seferi seferi, travel too much. biraz daha zorlasa bir iki dua da okuyacaktım. Ama sonunda saldı bizi yukarı da 100 rupimiz yanmadı boşuna. Çıktık indik, 100 rupime değmezmiş. Sonra biraz daha dolaştım, hatta bir anda acaip sosyalleştim. Selamın Aleyküm deyip gülümsemek bütün kapıları açtı. Acaip ilgili ve sempatikti herkes. Fotoğraflara izin verdiler, adımı sordular, kısa kısa muhabbet ettiler. En şüphecisini bike sempatik ve dindar tavırlarımla tavladım. Muhteşem bir gün oldu. Hakkaten yorulmuştum, artık bir araca bineyim dedim. Hem de türlü türlü orjinal cihazlar var. Baktım ki Cami bizi soymuş soğana çevirmiş, beş kuruşsuz kaldığımı unutmuşum. Biz de salına salına yürüdük geldik. Biraz da internet, günü kapattık.
Yarın Amritsar’a devam ediyorum. Bakalım trenler güzelmiymiş…

1 yorum:

  1. Kardeşim efe,
    Seninle gurur duyuyoruz. aferin lan resimler mükemmel yazılar müthiş tekrar tekrar aferin lan efe.
    Dün akşam okuduk aslında delhiyi, ama internetimiz gayet yavaş olduğu için yorum gönderemedik bir türlü. Hislendim okuyunca, özlediğimi anladım, gittim buzdolabına karşılıklı iki shot votka koydum, ikisini de içtim şerefine.
    Eda antibiyotik kullandığı için içemedi ama ikimize de afiyet olsun dedi.
    Gez gez kardeşim çok iyi gidiyorsun gittikçe daha da imrendiriyorsuun.

    Hindistandan daha epey güzel kare çıkaracacağını düşünüyorum. Meğer olay national geographic değilmiş, yakaladığın kareler çok güzel, renkler çok güzel, ama kendine dikkat et sanatın için mikrop kapma:)

    Çok çok öpüyoruz seni.. Zooda&Totoro

    YanıtlaSil