27 Ağustos 2009 Perşembe

Delhi, Hindistan (Ne içirdiniz lan bana?)

                                                 
Uçuş yaklaşık 5,5 saat sürdü. Pilot Delhi’de havanın 28 derece olduğunu söyleyince sevindim, hatta o kadar da sıcak değilmiş deyip tebessüm ettim, çünkü çok sıcak olacağını söylemişlerdi. Uçakta verilen yemeğin tuz ve biber hariç (onun da yarısını yemeklere serptim) hepsini tükettim. Hatta, Ürdün’den sonra normal şartlarda hazzetmediğim Red Label’dan bile bir kadeh içmekten geri kalmadım. Sayesinde iki saat de kestirdim…
İndik Delhi’ye, domuz gribi kontrolü, pasaport kontrol, kitaptan bir de otel adı salladık adres diye. Bavul da tek parça çıktı. Keyiflendim. Ta ki klimalı havaalanından çıkana kadar… Nem oranı takriben %99. Zor nefes alınıyor. Hafiften değişik bir kokusu da var burasının. Değişik bir yer. Nasıl gideceğim? Parası peşin ödenen taksi tuttum. Gidilecek yeri söyleyince ona göre bedelini peşin alıyor, bir de makbuz veriyor görevli. Taksici gezdirdi, arka yoldan getirdi derdi yok. Tabi gideceğin yeri biliyorsan… Ben bilmiyorum ya gerçi, bindik araca. Sonra baktım biri daha bindi, dedim uyanık, bizim istanbullu taksicilerin yağmurlu havada “sevaptır abi” deyip yaptığı gibi fazladan birini alıyor herhalde. Tam artistik yapayım dedim, vatandaş şöför çıktı. Sabahın altısında nerden hatırlayayım direksiyonun sağda olduğunu?
Benim gideceğim bölge Paharganj. Main Bazaar adlı sokağın etrafı backpackerların kaldığı ucuz otellerle dolu. Adam da bizi götürdü götürdü, sonra arabası istop etti. Dedi, zaten geldik. Ketenpereye gelmeyeyim diye inmedim beş dakka arabadan. Parasını alması için gereken makbuzu da cebimden çıkarmadım tabi. Adam aha burası diyip duruyor. Sonra havaalınında gördüğüm sırt çantalı üç genci o sokakta yürürken gördüm, ikna oldum, verdim makbuzu indim. Doğru caddeymiş.
Sabahın köründe burası da neresi diyerek, bir iki ineğin yanından geçip yürümeye başladım. Bir yere baktım, sarmadı, sonra baktım ellerinde Lonely Planet kitabıyla iki kız (İtalyanlarmış öğrendim hemen. Nerdesin be Yakup kardeşim???) da bir yer arıyor. Gittim günaydın dedim. Benim havalimanında sallayarak adresini verdiğim Hotel Downtown’ın önündeymişiz. Bakmaya karar verdik ama ayrı odalara. Yorgunluktan olsa gerek, oda oldukça makul gözüktü. Tuttum odayı Hem de yalan beyan etmemiş olmadık yerimizi, şans eseri de olsa.
Birkaç saat kestirdim odada, çok iyi geldi. Sonra kalktım, yağmur başlamış, o kadar rutubete sıcağa ne olacaksa başka… Ara sokaktan bizim Main Bazaar’a çıktım, ne göreyim: Mahmutpaşa x 4. Hem de arabası, rikşası, çamuru gibi ekstralarıyla. Sabah anlamamışız tabi. Töbe estafirullah deyiverdim kendi kendime…
İlk gün, kültür şoku yaşamak kaçınılmaz olduğu için sakin geçirdim. Biraz turladım ama bir yere varamadım. Zaten 500 m mesafeyi katetmek için gerçekten yarım saat gerekiyor bazen. Bir de her değişik manzaraya bakıyorsun. Ne gibi mi? Yollarda her duvar tuvalet. Yol E-5 gibi kalabalık, on kişi dizilmiş duvara işiyor. Zaten sandalet var ayakta, yaramız da yok allaha şükür. O yüzden zıplaya zıplaya bulaşmadan geçtik bir sürü yerden. Yol kenarında yatan insanların da sayısı belli değil. Bol sinekli gıda satıcıları da bir durdurup baktırıyor kendine. Ne satıyorlar acaba? Kıssadan hisse, burda ilerleyebilmek zormuş…
Trafiğe gelince, her insan, her araç birbirine bir milim farkla nasıl geçer gider, bu da mümkünmüş, gördüm bizzat. Bana hala bir çarpan olmadığına da şaşırıyorum. Korna konusunda ise -yolsuzluk raporlarında Nijerya gibi ülkelerin bizden beter olduğunu görüp “beteri de varmış” deriz ya- bizim elimize su dökecek bir millet varmış. Çoğu zaman gerekli ama bazen de el alışkanlığı kazanmış gibi boş yolda bile bir öttürüp geçiyorlar kornalarını. En sevdikleri de 20cm kala basmak kornaya. Şakacı adamlar vesselam. Benim otel allahtan hafif arada kalıyor, şanslı bir tercih yapmışım diyebilirim. Yoksa uyku yoktu gürültüden. İlk gün Fotoğraf makinesini bile çıkarmadım çantadan. Nemelazım Bir milyarlık ülkede makineyi kaptırmak? Zaten akşam oldu. Yiyeceğimiz yemeği yedik. Akşam bir de Bar buldum. Black Label (bu ucuz bira olanı) ısmarladım. Tadını hala kavramış değilim ama hafif kafa yaptı vallaha. Sonra da uzayıp geldim otele…

 

1 yorum:

  1. efe, merhaba.
    çağlayan'ın sitesinde yeni birinin daha dünya turuna çıktığını gördüm, sevindim. hem yola düştüğün için seni bir tebrik edeyim, hem de yolun açık olsun diyeyim dedim.
    selamlar.
    ilsu
    www.aylakilsu.com

    YanıtlaSil