31 Ağustos 2009 Pazartesi

Tren

Telefonun saatini kurmuştum, bu aralar saçmalıyor zaten, geç çaldı. Koşturarak çıktık otelden. Ananas ve 2 adet elmadan oluşan sefer tasını da askıda unuttuk. Bari veletlere bıraksaymışım. Kızıl saçlı otel müdürünü, çayını içip meyveleri yerken “keşke hep böyle saflar gelse” derken hayal edebiliyorum. Sağlık olsun., kendi düşen ağlamaz.
Treni buldum, vagonu buldum, kompartmana benzeyen yeri buldum. İki tarafına üçer tane açılır kapanır yatakvari şeyler var. Gündüz ortadakini kapatıp koltuk gibi yapıyorlar. Gece vakti ise insanlar yatakları açıp uyuyorlar. Benimkisi en üsttekiydi. Klostrofobisi olanlara kesinlikle tavsiye etmiyorum. Gündüz koltuk şeklinde seyahat ettik. 3. sınıf vagonların tahta koltuklarına göre biraz daha iyi bir yerdeyim, ama iki saat sonra tahta gibi oldu zaten bizim koltuk. Sırt baş tutulmaya başladı. Başta fazla insan da yoktu. Arada kalabalıklaştı, sonra boşaldı. Yanlış trene bilet aldığımı geç anladım. Daha çok kısa mesafeler giden insanlar için bu tren. Bu seferki de Pamukkale otobüsleri gibi her yerde durdu. Ama asıl eğlence Delhi’den sonra başladı. Mumbai’a devam eden tren, sefertasları ellerinde olan (zaten sonrasında yemek de ellerinde) arkadaşlarla doldu. Yemekler yendi, yataklar açıldı, ışıklar söndü. Klimasız vagon, tavanda üç pervane, ama faydasız. Yol uzadıkça uzadı, adeta bitmedi. Tren de devam ettiği için uyanık kalmak lazım. Mumbai’da uyanmak istemem. Çantayı da kolluyorum bir yandan. Kilitledik ama nemelazım. Yolcu profili de tam anlamıyla elit kesim sayılmaz.
16 saatin ardından vardım Agra İstasyonu’na. Sırtlandık çantayı, saat de sabah 01:00. Etrafta maymunlar koşturuyor. Bir töbe estağfirullah daha çektim. Bulduk bir moto rikşa, genç arkadaş bir de rehberlik yapıyor, istemişim gibi. Orası postane, burası pastane… 16 saatten sonra duyacak halim var sanki. Gittik Taj Ganj bölgesine (ucuz bölge), oteller kilidi vurmuş. Rikşacı genç tilki de komisyon peşinde. Git diyorum, tamam diyor. Kapı açılınca nerden peyda olduğunu anlamadan çıkıyor ortaya, otelciye birşeyler söylüyor. 3-4 yerden sonra artık bir yere tamam dedim. İstediğim ucuzlukta bir yer yine bulamadım. Tilki de kaptı mı komisyonu anlayamadım. Sıkı bir duş yapıp dezenfekte oldum (trenin temizliğiile ilgili bilgi vermeyi reddediyorum). Yattım uyudum. Ama uyumadan önce överek bitiremediğim Hindistan Demiryolu ile fikirlerim biraz nötrlendi sanki. Hata bende, ne kadar ekmek - o kadar köfte. Erken davranıp düzgün yerden bilet almak lazım bir dahaki sefere.
Agra’da ilk gün keşif ve istirahatle geçecek. Taj Mahal’i ziyareti bir sonraki gün erken saatlere bıraktım. Bugün otelin çatısından bakarım biraz (eveeet, çatısı Taj Mahal manzaralı otelimin:))…

4 yorum:

  1. Yaa efe bey...
    atarsanız totoroya yok boyle pireli filan diye itirafları, alırsınız hindistanın demiryollarını.

    Şaka bi yana kardeşim kıskançlıktan ağlıyorum. Süper gidiyosun ve çok güzel yazıyorsun.
    Ben burada çektiğin resimleri bastırıp satmaya başladım bile (şaka lan şaka) ellerine sağlık.

    Kendine tikkat et, maymunlara mukayet ol gözlerini açmasınlar ulu katmandu korusun seni....

    YanıtlaSil
  2. Hocam,
    Taj Mahal nefes keser soleyeyim. Sabah erken gunes dogmadan gitmeni tavsiye ederim. O mermerler buyuluyor insani. Keyifle gezmeye devam.

    Sevgilerimle
    Cem

    YanıtlaSil
  3. Selamlar Efe,

    Hindistan'da daha zaman geçirmeyi düşünüyorsan her tren büfesinden bulabileceğin "Trains At A Glance" adlı kitabı almanı öneririm. Hangi tren, saat kaçta hangi istasyonlardan geçecek rahatça takip edersin. Böylelikle x şehrine geldik mi yoksa çoktan geçtik mi paranoyasından kurtulursun. Rahat edersin...

    Yolun açık olsun.

    Cüneyt (360)

    YanıtlaSil
  4. norton tea bulursan tavsiye ederim.
    Viskiden iyidir.

    biz okyanus kıyısında seni bekliyoruz.

    YanıtlaSil