24 Eylül 2009 Perşembe

Bungeee








Basın flickr linkine, görün kurbanlık koyunun resimleri ve videosunu...








Geceden pek uyku tutmadı. Döndük durduk yatakta. Ne işin var 160 metrelik asma köprünün üzerinde, ayağında iricene paket lastiğiyle. Bir de atlayacaksın nehrin dibine. Allah akıl fikir versin. Biraz ter attım gece ama ama 3-4 saat de uyumayı becerdim.

Sabahın beişnde ayaklandım, her zaman olduğu gibi. Gittik otobüsü bulduk. Üç buçuk saatlik eziyetten sonra son kısmı yürüyerek katettik. Bir gün önce yağmur yağmış, toprak kaymış. Açmaya çalışıyorlardı. Yaklaştıkça bir köprü belirdi uzakta. Vadinin üzerinde çelik halatlarla gerilmiş, ortada ufak bir platform. Normalde üzerinden geçerken bile baş döndürecek bir köprü. Stres biraz arttı tabi.

Geçtik karşıya, iki gruba ayrıldık. Biraz anlattı şöyle atlayın falan filan diye. Ben dinlemedim. Zaten son seferimiz gibi gözüküyor. Ne gerek var kafayı gereksiz bilgilerle doldurmaya. Sallanacaksın gideceksin aşağı doğru. İkinci grupta olunca bekleme süresi arttı. Bekledikçe de stres. Önceden yememek lazım ama ilk gruptan gelenler de açık büfeden pilavı, eti, patatesi doldurmuşlar yiyorlar. Ne kadar sürer bizim atlamamız diye sordum. Yarım saat en az diyince abi, gittim bir tabak yaptım. Sanki 160 metreden atlamayacakmış gibi hızla indirdim mideye. Yarım saat sonra çağırdılar hakkaten, hazmettiğimiz falan da yok. Bu seferde mide sağlam kalacak mı gibi ikinci bir stres unsuru eklendi. Millet bir bir başladı zıplamaya. Biraz arkalarda saklanıp idare ettik ama sonunda isim çağrıldı. Kahramanca atıldım, gittim yerime. Bağlandık güzelce. Ama yalan yok, surat kar gibi. Kameramanın nasılsın sorusuna pek iyi değil cevabını verdik. Sıra geldi sonunda. Lastiği taktı ayağımıza, yavaşça yürüyoruz. Akıl işi değil vallahi. Parayı da bayılmışız. Dönüş yok. Üçten geriye sayınca uç dedi. Benim kalp 200 atıyor. Az daha bekle lan işte diye geçiriyorum içimden. Adamın umrunda mı, her gün 50 kişi yolluyor aşağıya. Bitse de yemek yesek kıvamında. Kenara getirdi bizi, hemencecik de sayıverdi. Aklımdan neler geçiyor ama. Borcum olanları hatırladım, son bir et sote yiyemediğim için içlendim, kitaplarımı yağmalayacak arkadaşlarımı düşündüm, sinirlendim. Liste uzun aslında ama hepsi yazılmaz.

3,2,1 dedi o iblis (aklında pilav ve patates var biliyorum), içimden ona da salladım okkalı bişeyler. Zaten bıraktı bizi, paket lastiği ağırcana, baş da dönüyor. Ben de ileri doğru atıldım kurt gibi. Ondan sonrası biraz bulanık. Nefesi tutmuşum, nehir hızla büyüyor. Gidiyoruz aşağı ama hala ip yok piyasada. Sonra hafiften gerildi namussuz ama inmeye devam. Kelim suya değdi, ve ve geri doğru zıpladım. Bir iki sekmeden sonra durduk, ama tıpkı kablosu dolanan telefona döndürdüğümüz gibi dönmeye başladık. Zaten başaşağı duruyoruz, dönmeye devam. Alçalttılar sonra, adamın biri bambu sopayı uzatıyor ama yakalayana aşk olsun, kafa kıyak. Sonunda tuttuk sopayı. Çekti aldı bizi. Çözdüler ama dünya dönüyor. Kalp aynı hızda atmaya devam.

İnsanoğlu nankör, burdan salimen çıktık ya, 160 metrelik tırmanış gözümde büyüdü. Biz de akıl nerde, lastik terlikleri giymişiz gelmişiz sabahın beşinde. Akıllı batılıların hepsinde kıyak pabuçlar. Bu yüzden gelişmiş adamlar herhalde. Ufaktan tırmanışa başladık, terlikler kayıp duruyor, çık çık bitmiyor anasını satayım. Üç moladan sonra vardım yerime. Ama gevşemişim. Soluklanıp büfeye koştum. Dedim atlayıştan dolayı fazla yiyemedim, biraz daha alabilir miyim (parasını vermişim peşin)? Kötü baktı ama ok dedi. Fazla bişey de kalmamış. Biraz sebze ve portakal desteğiyle süzülüp giden enerjimi geri depoladım. Sonra da diğer atlayanlara, korktunuz mu, ne var ki bunda, bence tırmanış daha pisti falan dedim. Ama suratımı köprüde görenler bence pek inanmadılar…

Dönüşte de kahramanlık yaptık bir arkadaşla, otobüsün üstüne çıktık. Normalde çanta falan oluyor yaslanacak, ama bugün yok. Metal çubukların üzerinde, nepalin dağ serinliğinde üç saat tepede ilerledik. Sırtı çürüttük geldik. Akşama da bayıldım zaten. Ertesi gün yaptığım işin gerçekliği kayboldu kafamda. Rüya gibi oldu. Bir daha yapar mıyım bilmiyorum. Ama hala hayatta olmak güzelmiş… Kitapları da anca Kolombiya’da kaçırılırsam alırsınız tilkiler…

6 yorum:

  1. birader,
    yazdıklarını okukuyup kısa videoyu seyrettikten sonra seni tekrar takdir ediyorum. her ne kadar tırstığından bahsetsen de atlayış anındaki nizami uçuşun da gayet şık olmuş. belki de ikinci dünya savaşındaki amerikan paraşütçüleri gibi "Geronimoooo" diye bağırarak atlayışını daha bir şık hale getirebilirdin :) ama ne olursa olsun hareketin takdire değer birader.
    kitaplarına gelince, sanırım ben payıma düşenleri zaten aldım ama Kolombiya'da kaçırılırsan geri kalan kitapların da nerede olduğunu bilidğim için aklımda olan birkaç parça şeyi daha alabilirim.
    iyi gezmeler birader...

    YanıtlaSil
  2. Bravo Efe, takdir ettim. Bu adrenalin seni epey goturur...

    Kitaplarin icin de endiselenme, biz arkadaslarla paylastik coktan, bir kitap kulubu kurmak uzereyiz...

    Baran

    YanıtlaSil
  3. LAN OOLUUM EFE!
    ZATEN İKİ KURUŞLUK AKLIN VARDI,
    ONU DA GALAMAR MI YİDİ?

    YanıtlaSil
  4. arşipel masalcısı

    YanıtlaSil
  5. adrenalin güzel şey dostlar...
    ama aklımı galamarın yidiği de kesin.
    motordan da salimen kurtuldum. kitaplar için kolombiyayı bekleyin çakallar:) saygılarımla...

    YanıtlaSil
  6. okudum ben de yapmaya karar verdim
    yarin nepale geciyorum zati
    yasarsam bir kac gune okursun blogumda

    YanıtlaSil