20 Ekim 2009 Salı

Luang Prabang ve Vang Vieng


Sırt Çantamla şehri turladıktan sonra burasının güzelliğiyle doğru orantılı olacak şekilde pahalı olduğunu söylemek isterim. Ama yanlış anlaşılmasın, Laos için beklentilerimin biraz üstündeydi fiyatlar. Yiğidi öldür hakkını yeme, kaldığım otel 6$ idi gecelik. Önce biraz bıdı bıdı ettim para ile ilgili ama odayı görünce hemen sustum. Şu ana kadar kaldığım en güzel oteldi. Havlusu, örtüsü, bedava içecek suyu, tuvalet kağıdı, sıcak suyu, önünde balkonu ile verdiğim parayı haketti. Üstelik tertemizdi. Eminim benim iki katım para ödeyenler bu güzelliği bulamamışlardır.

Şehre gelince, şehir ufak bir şehir. Turistlerin kaldığı bölgede, şehrin merkezinde pek çok cafe, bar, restoran sıralanmış. Görüntü itibariyle batılı mekanlar bunlar. Zaten fransız mimarisi ve etkisi şehrin en belirgin özelliği. Şehir insanın gözüne hitap ediyor. Güneydoğu Asya’nın ortasında sürpriz bir şekilde karşınıza çıkıyor. Rehber kitapların da yazdığı gibi, bazen planlanandan uzun kalınabiliyor bu şehirde (Ben de planladığımdan bir gün fazla kaldım). Oldukça sakin, düzenli, huzur dolu bir kent. Belki çok fazla ziyaret edilecek noktası yok ama bu tarzda bir kent bulunca tadını çıkarmaya bakmak lazım sanırım. Ben de böyle yapmayı denedim. Bolca kitap okudum, cafeleri ve barları inceledim (Acaba buralarda bar işletmek kolay mıdır diye). İki gün planlarken üç gün kaldım.

Şehrin gezilecek yerleri, biraz önce de yazdığım gibi, çok fazla değil. Merkezi yarımadanın kuzeyine doğru. Biraz daha kuzeye çıkınca birkaç tane tapınak var. Ama Tayland’ın tapınaklarından sonra o kadar etkileyici değiller (Belki de olması gereken buradaki gibi daha basit tapınma yerleri. Kimbilir?). Fotoğraflarda da görebileceğiniz üzere Phu Si’den akşam manzarası şahane. Şehrin tamamına hakim bir nokta, tam tur atarak heryeri görebiliyorsunuz. Günbatımında ise renkleri ve manzarasıyla herkesi mıknatıs gibi bu noktaya çekiyor. Ellerinde fotoğraf makineleriyle burada bekleşen turistler ilginç bir görüntü oluşturuyor. Benim ilgimi çeken şeylerden biri, tapınağın arka tarafında, sanırım komünist zamanlardan kalma iricene bir ateşli silah oldu. Budist tapınağında silah biraz garip dursa da, üstüne çıkıp da biri bu silahı döndürünce azcık eğlendiriyor insanı. Ama fotoğraf makinesiyle çıkmayın, az daha yapışıyordum yere. O namlu da kafaya çarparsa düştüğünüz yer mezarınız olur…

Bir diğer görülmesi gereken yer ise, akşamları kurulan ve her türlü eşyanın satıldığı bir Pazar yeri. Kıyafetten, biblolara, kobralı şaraplardan çantaya her şeyi bulmak mümkün. Çıplak ampullerle aydınlatılan bu pazarı her akşam kurup dağıtıyorlar. Zahmetli iş. Ama gece oldukça güzel bir görüntüsü var. Bizim yol uzun, alışveriş gözüyle bakamıyoruz tabiki. Doğal hayatı koruma derneği ne düşünür bilmem ama şu kobralı şaraptan bir tane alacaktım az daha. Bir dahaki sefere diyelim. Pazarın biraz güneyinde ise türlü türlü yemeklerin satıldığı tezgahlar var. Ben ucuz ve lezzetli olan bu bölgede karnımı doyurdum genellikle. Sonuç olarak bu kenti sevdim. Oldukça sevimli bir yer.

Luang Prabang’ı burada bitirip biraz Vang Vieng’den bahsetmek istiyorum. Burda tubing dedikleri bir aktivite var. Taa Ürdün’den beri insanlar buradan bahsedip duruyorlar. Boynumuzun borcu, gidip bir günlüğüne de olsa ziyaret edeyim dedim. Aktivite şöyle saçma bir aktivite: Şehirde bir mekan var. Gidip buradan bir tane şamrel (Kamyon lastiğinin içine böyle deniyordu, değil mi?) kiralıyorsun. Sonra 8-10 kişi ve şamreller bir tuktuğun içine ve üstüne doluşuyor. Nhrin yukarısına doğru yaklaşık 4 km yol alıyorsun. Sonra nehrin kenarında seni bırakıyorlar. Nehrin aşağısına doğru sağlı sollu bir sürü bar sıralanmış. Genellikle suya girmeden, ilk barda zihnin açılması için bir bira ısmarlıyorsun. Veeee yanında hediye olarak bir shot Tiger viski geliyor. Kahvaltının üzerine ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır (İnsanlar genelde öğle vakti başlıyorlar. Ben ilk biramı 12:30 sularında götürdüm), ama baktım herkes içiyor, herhalde bir sakıncası yoktur dedim. Akabinde şamrelimize binip 50 metre aşağıdaki bara doğru yol aldık. Ellerindeki iplerin ucunda pet şişeler olan abiler bunları size doğru fırlatıyorlar. Bu ipleri yakalayamazsan akıntıyla beraber başka barda, başka insanlarla içmek durumunda kalabiliyorsun. Ben bilinçli içtiğim için hiçbir ipi kaçırmadım. İkinci barda da bir bira ısmarladım. Yanında hediyesiyle birlikte geliverdi. Adamların nezaketini görmemezlikten gelme şansım yok. İkinci viskiyi de yuvarladım.

Burdan sonrası biraz bulanmaya başlıyor, ama hatırladığım kadarıyla aktarmaya çalışacağım. Ha bu arada bucket dedikleri bir içecek daha var. Ben kendimi sakındım, ama bazı gençler bu içkiden yuvarladı. Çocukların plaj kovasını düşünün. Bunun içine Tiger Viski, seven up, red bull falan karıştırıp veriyorlar. Fiyat makul. İç iç bitmiyor. Ama içenlerin biraz çarpıldıklarını gözlemledim. Ben bira ve viskiye devam ettim. Ne diyordum, sonra bir daha şamrele binip sonraki bara ilerledik. Burada çamurun içinde voleybol oynanabiliyor, sonra tahta bir iskeleden nehre doğru uzatılmış halatlara bağlı bir tahta parçasıyla nehre atlamak mümkün. Ben üzerime biraz çamur bulaştı diye, yıkanmak amaçlı bir kere atladım. Ama hepsi o. Sonrasında sanırım bir iki barda daha durduk. Bir tanesinden de kaydırakla nehre atladım. Bir amacı vardı ama aklımdan çıkıverdi. Çamurdu belki de ama ne önemi var. Akşama doğru, hafiften titreyerek şehre döndük. Şamrellerimizi teslim edip depozitolarımızı aldık. Etraf bir sürü sallanan insanla doluydu. Mana veremedim. Ağzınızla içeceksiniz diye bağırdım gençlere (Türkçe tabi). Sonra kendi kendime kahkaha attım. Baktım ben de yalpalıyorum. Bir daha güldüm. Tiger viski, kral viski dedim kendi kendime. Bir duş aldım, biraz yemek yedim. Sonra herkesin gittiği Q Bar’a gittim. Sade bir türk kahvesi söyledim. Yanında Tiger viski geldi. Anlamadım. Ertesi gün biraz geç kalktım. Biraz da başım ağrıdı. Ama sizlere aktarabilmek adına bu aktiviteyi yapmam lazımdı. Yoksa ne işin var şamrelle nehirden aşağı giderken bir sürü bikinili kızla içki içip dans ederek vakit geçirmekle. Zaman kaybı. Tam saçmalık…

Buradan foto yok maalesef. Yanıma su geçirmez ufak çantada biraz para bir de anahtar alabildim…

3 yorum:

  1. Ben tam öldü heralde diye düşünürken bikinili kızlarla içki aleminde çıkmış olmam tam senlik olmuş hakkaten. Eh doğal olarak Laos sevilmiş.

    YanıtlaSil
  2. Seyahatime ve basima gelenlerle ilgili herseye karsi pozitif bir bakis acisi takindigin icin tekrar tesekkur ederim polente. Halen hayattayim. Saygilar:)

    YanıtlaSil
  3. Hakkaten sallamaya başladın efecim burayı,artık 4-5 gunde bi yazıyosun,bu bikinili kızlar sorumluluklarından uzaklaştırıyor seni,sen rotayı tibetemi çevirsen acaba.Tibet emi !

    YanıtlaSil