4 Eylül 2009 Cuma

Agra








Sanki ben yaptırtmışım gibi gururla gülümsedim...








İlk günü dinlence ve keşif uçuşlarıyla geçirdim. Hindistan’da keşifler o kadar da uzun sürmüyor aslında. İstanbul’u ziyaret eden turistlerin genel olarak Eski Yarımada civarında konaklamaları gibi, burada da genelde kalacağınız bölge az çok belli ve isole oluyor. Zaten şehirlerin Bayrampaşa'sına gitmeye ne zaman ne de lüzum oluyor. Günlük işleri hallettikten sonra otelin manzaralı çatısına döndüm. Gölgeye oturmama rağmen terlemeye devam ettim (Ne sıcak memleket burası yahu). Masamın gölgesinden faydalanmak isteyen, kırklarına merdiven dayamış Hollandalı çift de bana katıldı. Laf lafı açtı, ve bana bir de meşhur Hint Birası Kingfisher ısmarlayınca yeni dostlarım, masadan hiç kalkasım gelmedi. Biraya hücum eden ve içlerinden dört tanesinin içine düşüp, benim de alıp yere atmamla sonuçlanan kara sinek ölümlerini saymazsak, Taj Mahal’e karşı bira içmek baya eğlenceli oluyormuş. Baya uzun ve koyu sohbetten sonra da helalleştik dostlarla. Güzel muhabbetle beraber tabiki döviz bürosuna gitmeyi unuttum. Sabaha hallederim dedim kendi kendime…

Gün doğarken bir başka oluyor tavsiyeleri de kulağımda Taj Mahal için. Telefonu kurdum 05:30’a, uyudum. Bu aralar telefon da bir garip, hava onu da çarptı. Kalktığımda 06:30’du. Gerçi bu sefer günahsız olabilir, çünkü emin değilip snooze düğmesine birkaç kere basıp basmadığımdan. Gecikmeli kalkınca acele çıktım, gişelere kadar yürüdüm. Tabiki sadece rupi alıyorlarmış. Başladık geri geri yürümeye, akabinde de bir rikşacı buldum. “Exchange office, bank??” dedim. “Yeş” dedi. “Open??” dedim “yeş” dedi. Başladık turlamaya, ama her yer kapalı. Sonra bir yere sordu, “Open ten minuteş” dedi. Az biraz bekledik ama adamlar da hayır demek olmadığı için açılacağı falan olmadığını da anladık. Hala açılacak diyor adam. Allahtan bir Citibank gördüm. Durdurdum abiyi, gittim çektim parayı ATM’den. Geri döndüm, dedim bas Taj Mahal’e… Bizim gündoğumu zaten badem olmuş, çabuk gitmeye bakalım. Biraz zaman geçti, baktım bizim rikşacı hala “open ten minuteş” gibi bişeyler geveliyor. Hala döviz bürosu arıyormuş ben Taj Mahal dememişim gibi. Bazen insanın dalası geliyor, ama adam da 37-38 kilo. İyi de niyetliler özünde. Nefesi tuttuk, ona kadar saydık, sinir geçti. Kapıya da vardık bu arada. Bir sürü yerde olduğu gibi, Hintliye 20 rupi, bize 750 rupi giriş. Bileti aldık, sıraya girdik. Çantaya bakalım dedi, açtık gösterdik. 10 inçlik netbook’a olmaz dedi. Elektronik eşya yasakmış. Emanet odası varmış, oraya yönlendirdi. On dakika oraya yürüyüş, güvenilmez dolaba eşyamızı bırakıp 20 rupi veriş, on dakika da geri yürüyüş. Güneş de yakmaya başladı. Saat zaten sekizi geçiyor, turistlerde (Çok yerli turist de oluyor ki bunlar tam kabus, Adam’s Family gibi gruplar, kalabalık fotoğraf falan çektiriyorlar) doluşmaya başlamış. Başa gelen çekilir, girdik.

Baba kapıdan girince, Taj Mahal’i gördüm. Baktım bir numarası yok, biz de bundan güzel bir sürü yapı var. Yok yok, şaka şaka, olur mu öyle şey yaa. Mermerden yapılmış bu devasa mosole karşımda parlıyor. Boşuna yeni yedi dünya harikasından biri seçilmediği her halinden belli. Şahane bir yapı. Ben de kıvrıla kıvrıla, aralardan sıyrıla sıyrıla yaklaştım. Sonra da batı tarafında gözleme devam ettim. Güzel kareler yakalar mıyım diye kuytularda gezerken asker mi polis mi bilemediğim vatandaş seslendi. Aha dedim, kesin yasak yere geçtik. Bu tarafa falan dedi. Yapacak birşey yok, yürüdük. Sonra baktım herkesi çıkartıyorlar. Önce bomba ihbarı diye düşündüm. Burayı müslümanlar bombalamaz, islami yapı. ETA ve IRA da lokal çalışıyor. Başka bir şey olmalı bu paniğin sebebi. Sordum bir tanesine anlamadı. İngilizce bilen bir tanesi VIP misafir geleceğini, öğleden sonra tekrar gelmemiz gerektiğini söyledi. Daha sonra da bu şahsın Namibya Başkan’ı olduğunu öğrendim. Ne kadar önemli olabilir ki bu kişi? Namibya nerde ki? Her kimse ülkesinin, kendisinin ve de 1. dereceden akrabalarının kulağını ziyadesiyle çınlattım. Hayatımda bir kere geldiğim yere bu adamla aynı gün geldim, o VIP olduğu için ben atıldım. Olacak iş değil. Bilete parayı alırken de söylemiyor üçkağıtçılar. Zaten aksilikler sabahtan beri üstüste geliyordu. Çıktım ben de bir hışımla, bir masala omlet, bir de kahve, keyfim düzeldi…

Zaman kıymetli, ben de Agra Kalesi’ne gittim. Taj Mahal hadisesinden sonra biraz az ilgi gösterdim haliyle ama kırmızı duvarlarıyla oldukça büyük bir yapı olan kalenin, işçiliği kuvvetli mermer alanları da güzeldi hani. Uzaktan Taj Mahal manzarası da bomba. Sonrasında da fotoğraflamı sabote etmeye çalışırken tanıştığım isviçreli bayanın peşine de takılınca Baby Taj Mahal’i ve Taj Mahal’e karşıdan bakan parkı da görme şansım oldu. Rikşaya çil çil paraları sayıp tam gün tur almış kendine. Ben de yarısını verip bu ücretin güzelce gezdim. Parktan manzara tam istediğim gibiydi. İnsan yok, kalabalık yok, hem de görüntü harikulade…
Arkadaşımla yolları ayırıp ben bir gün için geçerli biletimi yakmamak için Taj Mahal’e geri döndüm. Olaylara olumlu bakmak lazım, çünkü akşamüstü de ayrı güzelmiş. Gitmem faydalı oldu. Hala çok kalabalık olsa da etraflıca gezme şansını buldum. Adam sevdiğine ne mezar yaptırtmış be, helal olsun dedim. Neden olduğunu bilmesem de ezelden beri hep burayı görmek istemiştim. Sindire sindire inceledim, fotoğraf çektim, ve nihayetinde tebessüm ederek ayrıldım. Maceralı fakat bir o kadar da güzel bir gündü diyebilirim.

Rajasthan’a geçme vakti geldi. Bu sefer şansımı otobüste deneyeceğim. Hem sağlıklı uyku için ufak bir şişe Hint viskisi de edindim (Mc Dowell’s marka). Akşam bebekler gibi uyur, yarın da yola düşerim:)








McDowell's!!! İçimi rahat, boğazı yakmıyor. Umuyorum buranın metil alkol katkılı kaçaklarından değildir. Daha görecek çok şey var, kör olmamak lazım..
(Yerseniz, ben içmedim, döküldü:)

3 yorum:

  1. efecim kardeşim,

    viskinin dibini çoktan gördüğünü düşündüğüm şu an bir anektodu belirtmek isterim sana...

    O viskinin aynısını seninle içmiştik.. aç paranttez hani bize hindistan dönüşü bir couchsurfing ci polonyalı çift gelip hediye etmişti bu plastik şişeli viskiyi... biz de akabinde yuvarlamıştık buz ile...

    ama o sıralar planlamalar ile çok meşgulduk, dolayısıyla bu hint mucizesine pek tikkat etmemiş olmalısın... oysa ki lüpür lüpür götürürken zehirleneceğimizi hiç düşünmemiştin... tabii bedava viski sirkeden tatlı dimi?

    çok öpüyoruz ve kıskançlıktan artık ağlıyoruz.
    Bu arada amerikan vizesi çaktık 10 senelik, planlar newyork üzerinden olmak üzere değişecek sanırım, bekle bizi:)

    YanıtlaSil
  2. Efe'cim gezdiğin yerleri takip ediyorum, fotoğraflar çok güzel:))) hediye ettiğin şarabı içtik, çok güzeldi, tekrardan teşekkürler, kendine iyi bak...

    YanıtlaSil
  3. Kardeşim be.. Gerçekten tebrik ediyorum seni. Çoğu insanevladının en büyük hayalini, yaşama sebebini henüz 30 yaşında gerçekleştiriyorsun. Ne mutlu sana. Gördüğüm kadarı ile hakkını da fazlası ile veriyorsun. Yazılar süper, fotoğraflar süper, sen de süper görünüyorsun(2 sene öncesine göre sakallar da tam çıkmış artık bakıyorum.. darısı başıma). Kimse tutmasın seni yani.

    Avustralya hudutlarına yaklaştığında haber et. Bir çayımızı iç Perth'de. :)

    Kendine iyi bak oralarda.

    Salkım Söğüt

    YanıtlaSil