8 Eylül 2009 Salı

Jaipur - Pushkar









Bunlardan iki tane var. Tanesi 345 kg çekiyor. Çalmak istesen çalamazsın ağırlığından. İyi çeyiz olurlar...












Bu iki kenti beraber yazmaya karar verdim. Jaipur’a vardığım andan gittiğim ana kadar pek kanım ısınmadı nedense. Hepi topu da iki gece bir dolu gün geçirdim Jaipur’da. Sanırım çok fazla şehir kargaşasının içinde olduğumdan yadsıdım burayı. Vardığımda saat geçti ve baya yürümek zorunda kaldım. Kuytu ve sevimsiz bir oda buldum. Sonrasında adamakıllı bir internet cafe bulamadım. En son otelin yavaş internet cafesine şu ana kadar ortalamada ödediğim paranın iki katı para ödedim. İkinci akşam da fırtına koptu. Ortalığı sel götürdü. Yemek yiyebilmek için, dizime kadar içinde neler yüzdüğünü bilemediğim suyun içinde yürümek durumunda kaldım. İçinde yürüdüğüm nehrin yerinde, gündüz vakti, bizim kedi kadar fare ölüsü görmüştüm. Suların bu iri cenazeyi uzaklara taşımış olduğunu düşünmeye çalştım her adımda. Anlayışla karşılarsınız ki, bu şehirden çabuk kaçtım.

Kentin kendisine gelince de, duvarlarla örülmüş “Eski Şehir” in içi ticaretin merkezi. Çok büyük ve belli caddelerde belli sektörel dükkanlar konuşlanmış. Şehrin sarayı, Jantar Mantar (gözlemevi), ve Hawa Mahal (rüzgar kulesi) de suriçinde yer alıyor. Şehre pembe şehir deniyor ve pek çok bina kırmızımtrak ya da pembemsi renkte boyanmış. Bu mekanlara girmek için hallice rakamlar ödedim. Bizim kitap 2007 edition, iki senede pek çok yerin giriş ücreti ikiye katlanmış gözüküyor (gerçi bu Hindistan’ın ziyaret edilmesi gereken pek çok yeri için geçerli). Bence saraydaki en etkileyici objeler, tanesinin 345 kg geldiği hesaplanan, Guinness Rekorlar Kitabı’nda dünyanın en büyük gümüş objeleri olarak geçen vazolar.Bunların bekçileri ise fotoğrafımızı çek dedikten sonra, bahşiş bekleyen kırmızı sarıklı, palabıyıklı abiler. Çıkışta üç tane kobracıya (ne ilginç meslek, değil mi?) denk geldim. Fotoğraf parasını 200 rupiden açıp yirmiye kadar düştüler. Ama kurunun yanında yaş da yandı, maaşlı bekçilere sinirlenip serbest meslek sahibi kobracılara aslında makul olan parayı vermeyi reddettim. Ama söz, yakında hiçbir masraftan kaçınmayıp bir kobra resmi çekeceğim.

Bir dolu günün ardından Jaipur’dan kaçıp otobüsle üç saatlik mesafedeki Pushkar’a yola çıktım. Burası daha bir kasaba havasında olduğu için göreceli olarak daha sakin bir yer. Biraz nefes alma şansım oldu. Normal şartlarda bir gölün etrafına kurulu, ama bu sene kurak geçtiği için göl kurumanın eşiğinde. Şehirde pek çok tapınak mevcut ama buralara da çanta, fotoğraf makinesi gibi eşyaları almıyorlar. Pushkar’dan fazla fotoğraf yok maalesef. Madem öyle, ben de bu şehirde biraz tembellik edeyim dedim. Arada çarşısında turladım. Güzel ve kalın bir kitabı (Shantaram) 250 rupiye aldım. Dinlendim bu kasabada. İkinci akşamımda da viskinin kalanını devirdim. Arada, insanlarla yolun ortasında konuşurken bir inekten boynuz yedim. Hayvanların hisleri kuvvetlidir derler, bir süredir aklımdan kebaplar, şöyle iri bir parça bonfile falan geçiyor. Hissetti herhalde. Buradaki misyonumu tamamlayıp Udaipur’a geçeceğim. Yataklı otobüsten biletimi aldım. Otobüste yatağın nasıl olabileceğine dair hiçbir fikrim yok. Udaipur ile ilgili güzel hisler besliyorum. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla çok beğendim. Umarım beklediğim gibidir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder