15 Şubat 2010 Pazartesi

Rio De Janerio

Auckland’da havaalanına varınca anladım ki bizim isim sistemde yok. Sen bu uçak için bekleme listesindesin dediler. Aldı mı bir korku beni. Hostele parayı ödemişim zaten karnaval zamanı diye. Gergin bekleyiş başladı. 45 dakika kala uçabilirsin dediler anca, ben de sevindim. Ama tabi macera daha burada bitmiyor. Vallaha tam ne kadar uçtuk bilmiyorum (10-11 saat kadar sürdü galiba) ama Santiago’ya vardım. Uçakta bol film opsiyonu olunca iki film birden yaptım. Uzun zamandır filmlerden uzak kalmıştım. Bir komedi bir macera. Yoksa iki film birden yanıltmasın sakın. Sonra “Kim 500 Milyar İster” oynadım. İngilizce versiyonunda çok ilerleyemedim. Genelkültürle ilgili oyundan vazgeçip tetrise başladım. Uçaktaki cihazla oynamak zor oldu. Baktım bu da sarmadı biraz pokere takıldım. Sonra da iki saat kadar uyudum. Neyse, Santiago’ya dönelim. Karnavala yetişeceğim diye Santiago’da bileti değiştirmem gerekiyordu. Gittim sordum nasıl yapacağız diye. Önce mümkün değil gibilerinden yaklaştılar. Sonra üstleri olan kadın çok yardımcı oldu. Yarım saat uğraştı ve bizim bileti düzeltti. Hatta Rio uçağına da oturtmayı becerdi beni. Tayland’dan aldığım bilekliği hediye ettim ben de. Çok sevinmedi gibi geldi. Ama yine de çokça teşekkür edip başladım uçağı beklemeye. Uzatmayalım, Rio’ya gece yarısı vardım. Otobüsler bitmişti. Çıktım üst kata. Araştırdım millet nereye açmış tezgahı diye. Cafenin birinin koltuklarına yattım, ayağımın altına da bir sandalye çektim. Uyudum mu uyumadım mı anlamadım ama bir şekilde sabahı ettim.

Sabah otobüse 8 (4 USD civarı) Real verip Botafogo’da ki hostelimi buldum. Her zaman ki hikaye, check-in için öğleni beklemek lazım. Beleş kahvaltıya yüklendim ben de. Sonra oyalandım biraz. Gittim ara sokakta bir berber bulup kafayı kazıttım. 10 Real dediler, içime oturdu. Bundan sonra Bolivya’ya kadar saç traşı yok. İlk gün olunca önce biraz dinlendim ama akşamüstü caipirinha’nın bir tadına bakayım dedim. Şeker kamışından damıttıkları Rum benzeri cachaça içkisiyle, lime, bolca şeker ve buzu karıştırıyorlar. Aslında önce lime ve şekeri güzelce eziyorlar. Nasıl çarptıysa sırasını hatırlamakta zorlanıyorum. Bir nevi açık yeşil peri bu içki. Şekerle kana çabuk karışıyor. Bunlardan bolca yudumluyorum son günlerde. İlk akşam hostele yakın bir kulüpte parti varmış. Takıldık milletin peşine gittik. Ben akıllı saatte döndüm. Zaten jet lag falan olma durumumum vardı tabiki. Kalanlara hafiften kazık atmışlar. Etraf sarhoş gringo dolunca, elemanlar acımıyor. Bunların elindeki kağıtlara ne yazmışlarsa artık millet iki katı para ödeyip anca çıkabilmiş.

İkinci gün şehir turuna yazıldım. Bir günde baya bir yer geziliyor. Kendi başınıza yapmaya kalksanız da yüklü bir meblağ tutacak bir tur. Ama asıl ben yeni foto makinesinin üstüne titriyorum. Rehberle gezmek daha akıllıca olur dedim. Geldiler aldılar bizi. Trafik bu şehirde de sağlam. Şöförlerin burada da allahı yok. İstanbul’da yola atlayınca frene hafif bir dokunurlar. Bunlar gaza asılıyorlar, sanki atari oyununda çarpıp da puan toplamak ister gibi. İlk önce İsa Heykeline gittik. Rio yanıyor. Rutubet, sıcak kafayı döndürüyor. Rehber de dedi ki “Rio’da iki mevsim var derler, yaz ve cehennem”. Minibüsteki herkes kafasıyla onay verdi bu yoruma. Heykelde yarım saatimiz vardı. Ben yeni makinenin heyecanıyla arkadan bir İsa karesi alayım derken benim güneş gözlüğü düştü, trabzanlarda en aşağı kadar kayıp kayboldu. Hemen koştum aşağıya doğru, ara ara yok. Geriye tek seçenek kaldı, ızgaraların arasından cafenin alt kısmında çalışan abilere bağırmak. Anırdım da duyurdum sesimi. Izgaranın arasından düşmüş hakkaten. Abi de müslüman çıktı, verdi bizim gözlüğü. Sevindim, ama on dakikadan oldum. Sonra şöyle şehre baktım beş dakika kadar. Coğrafyası harika. Tepeleri, plajları, yeşilliği. Şanslı vatandaşlar. Ama bunlarda bizim gibi kaosa çevirmekte ustalar bu güzel coğrafyaları. Rehber heykel için Özgürlük Anıtı’ndan sonra dünyanın ikinci en büyük heykeli dedi. Tamam etkileyici ama bu, yeni yedi harikadan biri olabilir mi diye de düşündürüyor. Angkor ve Ayasofya dururken özellikle…. Bulutlu hava da güzel fotoğraflar çekmeme olanak verdi. Biraz acele oldu gerçi. Zaten gözlükle kaybedince vakti, en son ve en geç ben döndüm buluşma yerimize.

Akabinde Maracana Stadyumu’na uğradık. İçeri bu turla giremiyormuşuz. Dışarıdan biraz inceledik. Meşhur futbolcuların ayakizlerini ve Zico’nun heykelini gördüm. Çarşamba sağlam bir maç var. Rio’da kalmayı becerebilirsem o maça gitmeyi planlıyorum. Akabinde Metropolitana Katedrali’ne kısaca uğradık. Koni şeklinde devasa yapının renkli camları içeriden harikaydı. Buradan Pao De Açucar adlı muhteşem manzaralı tepeye devam ettik. Daha alçak tepede aktarma yaparak tepeye teleferikle varmak mümkün. Tepeden bütün şehir ayaklar altında. Küçük bir daire çizerek heryeri görmek mümkün. Koca koca kuşlar etrafta süzülüyor, deniz parlıyor. Burada uzun uzun kaldık, tadını çıkardık. Rio’da mutlaka görülmesi bir yer bence, gelen varsa bu tarafa kaçırmasın. Günübirlik şehir turu böylece son buldu.

Ertesi gün için de favela turu satın aldım. Favela bu vatandaşların gecekondu mahalleri. Brezilya filmlerinden hatırlayacağımız, uyuşturu çeteleri tarafından idare edilen, polisin fazla girmediği yerler. Turu organize edenler buradaki sosyal kuruluşlara bağış ve yardımlarda bulunuyorlar. Böylece içeri girebiliyorlar. Hem arada halk da birşeyler satıyor, az da olsa gelir sağlıyor. Tura aşağıdan favelaların ulaşım aracı olan motosikletlerle başladık. Bizi en tepedeki buluşma noktasına götürdüler. Oradan da rehberle beraber aşağıya doğru yürüyerek indik. Önce insan biraz geriliyor tabiki. Fotoğraf çekilebilecek yerlerde söylüyor, çekilmeyecek yerlerde uyarıyor. Uyardığı noktalar belli ki doğru noktalar. Ellerinde telsiz, bellerinde silahları ile güneş gözlüklü gangsterler turluyor. Ama bunlar dışında insanlar genellikle dostane idiler. Biraz bize buradaki işleyişi anlattı. Uyuşturucu buradan dağılıyor, burayı yöneten çete şudur, toplamda üç büyük çete vardır, kiralar budur, satılık fiyatları şudur, su ve elektrik işleri böyle yürür gibi detaylar verdi. Fukaralık çok fazla olsa da, uyuşturu çeteleri yönetse de suç fazla değildir diye de ekledi favelaların içinde. Kendi içlerinde bir düzen de tutturmuşlar. Arada yetimleri ziyaret ettik, yolda incik boncuk satan çocuklardan bir iki bir şey aldık. İnsanlarla şakalaştık. Bolca fotoğraf çektik. Bugün benim için oldukça ilginçti. Gerçi turla favelaya gitmek başlı başına garip ama tabancalı kanun kaçaklarıyla selamlaşıp bu bölgeleri gezmek daha da garip. Artık bir dahaki sefere kendi başıma giderim, nasıl olsa ahbap olduk milletle.

Akşamüstü de Ipanema Plajına devam ettim. Metrodan çıkıp yürümeye başlayınca sahile indim. Kumsalda ilerlerken ilk geçtiğim noktada bir gariplik vardı. Bir sürü speedo mayolu abi pis pis (ya da tatlı tatlı bilemiyorum) bana bakıyorlardı. Kafayı sağa çevirip gökkuşağı bayraklarını görünce adımları hızlandırdım. İleride (baya ileride) kendime güzel bir yer edindim. Etrafta pek çok tanga mayolu kız güneşleniyorlardı. Brezilya kadar karışmış bir ülke yoktur herhalde genler konusunda. Bembeyazdan kapkaraya kadar her renk insan var. Ama özellikle ara tonlarda olan ablaların ayrı bir güzelliği var gibi. Mayoları sergileyişleri (sergilenecek fazla bir materyal yok ya) ise şahane. Ben de biraz güneşlendim, takıldım etrafı seyrettim. Arada gruplar kızlı erkekli futbol oynuyorlar. Biz de top sektirmece oynadık ama 10-15 kere falan sektirebilirsek sevinirdik. Adamlar ve kızlar topu düşürmüyorlar. Geri dönüşte anladım ki bu bir şey değilmiş. Adamlar foot volley oynuyorlar. Beach Volley filelerinde ayakla oynuyorlar yani. Fiziğe aykırı yaptıkları hareketler yemin ederim. Nasıl karşılıyorlar o sert ve sinsi topları, inanamazsınız. Akşamüstü plajlar böyle takılan insanlarla doluyor.Gündüz sahil envai çeşit yiyecek içecek satılıyor. Millet şemsiyesi, sandalyesi, içeceği ile keyif çatıyor. Ben yalnız olunca malzemeleri kollamak için denize bu seferlik girmedim. Bir dahakine umuyorum.

Bir iki satır da gece hayatıyla ilgili yazayım. Karnaval başladı tabiki. Lapa isimli bölge şehrin uyumadığı nokta. Ben de birkaç kez gitme imkanı buldum. Burda insanlar sokaklarda takılıyorlar. Arada keyfi isteyen barlara kulüplere giriyor. Heryerde içki satın almak mümkün. Arada mola verip atıştırılıyor. Sonra içmeye devam. Parkta sızanlar, öbür tarafta istifra edenler. Tam bir günah yuvası. Parkta sızanları uluorta soyuyorlar. Vatandaşın birisinin çantasını 100 kişinin içinde iki velet içinde ne var diye inceleyerek deştiler. Sonra da alıp gittiler. İllaki sızmak gerekmiyor. Hostelden bir kızın kolyesini hop diye boynundan koparmışlar. Daha başka soyulanlar da var tabi. Mekana dönersek, sabah altı bile olsa sanki akşam altıymış da, herşey yeni başlıyormuş gibi. Kalabalık ki ne kalabalık. Her türlü insan var. Çoluk çocuk bile dışarıda. Bunların anası babası yok mu diye düşünüyor insan. Ayrıca çeşitli bölgelerde ve yerlerde sokak partileri oluyor. Saatlerini buluyorsunuz, biraz orada takılıp sonra bir diğerine atlıyorsunuz. Burada tam anlamıyla dağıtıyor insanlar. İnsanların enerji potansiyeli beni hayrete düşürdü. Ben karnaval öncesi birkaç günden ötürü pili bitirdim neredeyse. Dışarı da çıktım baya ama günü doğurana kadar değil. Millet sabah sekizde hostele gelip, öğlen kalkıp içmeye devam ediyor. Bir şey daha keşfettim, beyaz kızlar Brezilyalı adamların hastasıymış. Adamların hakkını verelim, hepsi artist ama bu kızların içinde bu kadar sevgi olduğunu hiç düşünmemiştim. Karnaval zamanı dağıtmayan yok gerçi. Şu ana kadar bir kusurum var. O da makineyi karnaval aktivitelerinin olduğu yere götürmedim. Çok sakat vallaha. Bir makine kaybedince, ikincisi kilitli dolaptan bile zor çıkartılıyor. Ben zaten daha uzun ve detaylı yazmayı planlıyorum ama önce son iki gündür delinmek üzere olduğu için bana eziyet çektiren midemi biraz bira ile serinleteyim…

3 yorum:

  1. ne aldın makina olarak, sana bizim programın mailini attım. bolivya ya mı geliyorsun bu arada, şayey öyleyse onu da bildir, malumunuz biz şu an bolivyadayız ve fecii soğuk

    YanıtlaSil
  2. Efeeeee ,Gisele karşıladımı seni ? Hani şu soyadı Bundchen olan?Efe geliyor ,güzel ağırla,yedir içir ,yabancılamasın cocuk oraları valla külahları değişiriz dedim.İnşallah iyi ağırlıyodur seni :))))

    YanıtlaSil
  3. KOÇUM BENİM!!!
    Ben pek öyle hatırlamıyorum Rio'yu ama dediğin gibi olsun:)
    buenos aires'deyim bangkok'a kaçıyorum. tayland tavsiyelerini mail adresime bekliyorum. roundtheworldnow@hotmail.com
    arjantin'den Tayland'a uçan ilk Türk olarak uçuş tarihine geçiyorum. ona göre tavsiye yolla, yazdığına değsin.
    bu arada buenos aires'e geleceksen bana kesin mail at sana bir kaç önemli tavsiyem olacak!
    TR'ye dönünce görüşelim.
    Komutan Logar, blogumun reklamını yapacak mısınız?
    by the way, this is Onur from Lapa :)

    YanıtlaSil