17 Mayıs 2010 Pazartesi

Nazca


Paracas’ta tura katıldığım iki Hollandalı gençten kalacak hostel için fikir almıştım. Peru Hollanda ortaklığı demişlerdi işletme için. Otobüsten inince çocuklardan aldığım flyer yardımıyla aradım buldum mekanı. Sabahın köründen beri ayakta olunca, tam yaymaya hazırlanmışken, Hostel Brabant’ta yer yok dediler. Sokakta kaldım. Yarın gel sen dedi. Bir iki de yer gösterdi alternatif. Hepsi otel odası. 30 soleden aşağı yer yok. Lonely Planet’ten adres bakıp yanlış bir kapı çaldım. Orası da ev çıktı. Kapı açılınca baktım, salonda huzur içinde yemek yiyorlardı. Sırtta 25 kilo, aç yorgun, azcık imrendim. Az aşağısı dedi otel için. Aradığım yere gelmeden başka bir otele durup baktım. Abi ışık hızıyla gelip 20 sole dedi. Banyo, televizyon falan dedi. Baktım odaya, makul. O gecelik yerleştim. Yemek için sokağa çıktım. Sakin lokal bir yer buldum. Oturdum ısmarladım yemeğimi. Mutfaktan yemek geleceğine gürültüler geldi. Açık kapıya da yakınım, gözucuyla seyretmeye başladım. Sipriş verdiğim kadının kızı bağırmaya başladı. Anası da patlattı tokatı. Kız anasını itti. Derken ben de gerildim haliyle. Kalkıp ben gidiyorum gibilerinden bir hareket yapıp kaçtım oradan. Aile dramı bir yerden, aç karnım bir yerden. Kıytırık birşeyler yedim döndüm otele. Kurtlarda Dans’ı ispanyolca seyrettim.

Sabah ilk gün kısmet olmayan hostelime geri gittim. Yer olmaz tabi, dört kişilik dorm, üç de odası varmış. Küçük ama sevimli yer, yardımsever de insanlar. O sabah varmış birkaç kişi daha vardı. Inca öncesi mezarlık turuna gideceklermiş. Nazca çizgileri üzerinde uçuş için biraz geç olmuştu, hem de araştırma yapmamıştım henüz. Ben de mezarlık turuna katılmaya karar verdim. Tur vakti gelince kapı çaldı. Kapının önünde mafya kılıklı iki tip (biri şöför biri rehber) belirdi. Arabamız dev gibi eski bir amerikan arabası (resmi de var, bakınız). Altı kişi doluştuk. 25 km kadar bir mesafe. Rehber azcık anlattı. Kokartlı değildi galiba. Ben pek anlamadım anlattığından. Mezarlığa vardık. Mezarlar sonradan sergileme amaçlı yapılmış ama içindekiler gerçekmiş. Cenin pozisyonunda oturan bedenlerin üzerine kafataslarını koymuşlar. Kemikler, eşyalar falan da mezarlarda. Daha fazla bilgi verdi ama sıkmayayım sizi. Yalnız, bir ölünün yanında beze sarılmış papağan vardı. Bu ne dedik. Rehber dedi ki, sahibi ölünce bunlar da gömülüyor, öbür dünyaya beraber gidiyorlar. Bizim birinci dünya savaşı sonrası halimiz gibi. Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık. Sahibi ölünce papağan da öldü sayılmış. Zaten kaç yıllık ömrü var hayvancağızın. Sahip öldü, içkin sigaran yok, sen yine de mantarladın. Hop mezara. İçimden azcık güldüm hayvanın tradejisine. Adı da kesin Yakup’tur dedim bu papağanın. Zaten bütün papağanların adı yakup değil mi ki? İki üç mezarda biraz anlattıktan sonra rehber arazi oldu. Serbestsiniz artık dedi. Hepsi birbirine benziyordu mezarların. Bol bol kafatası. Rehbersiz döndük şehre. Sürpriz bir şekilde bir seramik bir de kuyumcu atölyesinde durup satış numaraları izledik. Bir şey almadık ama.

Atölyelerden kurtulunca çok makul fiyata öğle yemeği bulduk. Lokallerin yemek yediği bir yer. Çorba artı yemek beş sole. Tavuk çorbam geldi önden. Hızla daldım. Birkaç kaşık attım. Sonra tavuk ayağı geldi bizim kaşığa. Buralarda yemeğin kıyak kısmıymış ama ayağı kenara ayırdım. Çok değişik şeyler denedim ama ayak cazip gelmedi nedense. Üzerine de tavuklu yemeğimi yedim. Peru’ya geldiğimden beri tavuk tavuk. Arjantin’in etleri ara ara gözümün önüne geliyor. Ama Peru yemeklerini sevmediğimi sanmayın sakın. Yemek sonrası uçuşu ayarlamaya karar verdik arkadaşla. Hostelden birileri Aeroparacas’ı tavsiye etmişlerdi firma olarak. Dükkanı bulduk, Pepe 75 doları hemen 60 dolar yaptı. Ben 50 diye biliyordum gerçi. Eda ve Tansu o fiyata uçmuşlardı. Ama onlar uçtuktan hemen sonra bir uçak düşmüş. Şimdi iki pilot zorunluluğu getirmişler. Düşen uçağa ikinci pilot ne yapacaksa. Fiyat farkı bundanmış, bir de ufaktan yüksek sezon başlıyormuş falan. Bakım onarım konularında da çok hassaslarmış. Nasıl bileceksem. Hollandalı genç atladı hemen. Tamam dedi. Ben pazarlığa devam ettim. Çocuk para çekmeye gidince az daha düştü fiyattan. Ama arkadaşlarına söyleme diye tembihledi. Babamın oğlu mu, ne söyleyeceğim. Tamam söylemem diye söz verdim tilki Pepe’ye. Parayı verip bileti alınca idrak ettim, küçücük bir uçakla uçacağımı ertesi sabah. Yüksekten geriliyorum son yıllarda. Gergin bekleyiş başladı böylece.

Gerginliği atmak amacıyla akşam gençlerle bir iki bira alıp, hostele döndük. Meğer Peru Hollanda ortaklığı, 1,50 boyundaki Nazca’lı genç dostumuzun Hollandalı hanfendiyle evliliğiymiş. Hollandalı hatunların boy ortalamasını düşününce ilginç geldi bu arkadaşların müessesesi. Yengeyi göremedim ama adını hatırlayamadığım amigo komik çocuk çıktı. Millet tavuk gibi erkenden yatınca biz ikimiz atlayıp lokal bir bara gittik. Etraf sakin. Elemanda çok konuşmadı. Öyle oturuyor. Belli ki sıkılmış hayattan. İlerde çocukların geleceği için Hollanda’ya taşınacaklarmış falan. Kara kara düşünüyor. Biraz neşelendirdim genci. Bir iki bira attık. Eleman muhtar gibi, herkesi tanıyor. Tanış barmen de koka yaprağı dolu pisco şişesinden birer pisco ikram etti. Onları da yuvarladık kaçtık.

Sabah geldi çattı. Herkes kahvaltısını yaptı. Ben yapmadım. Kahve içtim bol bol. Havaalanı öncesi ofis gibi bir yerde yarım saat durduk. Belgesel koydular DVD’ye. Çok sıkıcıydı. Zaten uçak gerginliği var herkeste. Tavana kuşlara bakıyoruz boş boş. Arada hemen dibimizdeki havaalanından uçakların sesleri geliyor. Gerginliği arttırıyor. Vakit gelince götürdüler bizi havaalanına. 20 sole havaalanı kullanım vergisi aldılar. Pist olmadan uçmak mümkün mü. Ödedik mecburen. Yalandan bir aradılar üstümüzü. Çakmak yasakmış. Çakmağın kendisinden büyük numarayı yapıştırdılar üstüne. Dönüşte alırsın dediler. Gittik uçağa. Anaaaam. O da ne. Teneke gibi bir şey. Kerem, bak kardeş, eğer bu sekiz kişilik uçaklarla uçuyorsan hiç pilot oldum diye gelme bana. Paran boşa gitmiş demektir. Uçak ufacık. Tekerler ufacık. Kanatlar incecik. Çantalara bile yer yok. Önde bir göze koydular. Makineleri aldık, ağırdan hafife olmak üzere, önden arkaya dizildik. Ben pilotların arkasındayım. Biraz anlattılar. En önemli kısmı olan poşetleri gösterip güldüler. Orda heyecan arttı iyice. Kulaklıkları taktık, pistin başına geldik. Verdi gazı, hızlandık ve sonunda havalandık. Maket uçak sallanıyor. Mide boşlukta. Tam alıştım derken ilk figüre vardık. Uçuş şöyle gerçekleşiyor: pilot her figürün üzerinde bir sağa bir sola olmak üzere, iyi görebilmemiz için, yatabildiği kadar yana yatıyor, tek elle uçağı kontrol ediyor, diğer elin işaret parmağıyla da figürü gösterip maymun, kuş bunlar diyor. İkinci pilotun ne işi var anlayamadık. Fotoğraf çekeceğim diye bakarken mide daha da fena oldu. Renk sarardı. Nefes alış verişler hızlandı. Daha başlamadan ne zaman bitecek bu figürler diye beklemeye başladım. Sırasıyla uçtuk üzerlerinden. Oldukça ilginç ama ben midemin durumuna daha fazla odaklandım. Uzaklarda boşluğa bakıp midemi unutmaya çalıştım. Figürlere daha kısa kısa gözucuyla bakabiliyorum. Toplamda yarım saatlik bir uçuş. Bütün figürleri tek tek görüp geri döndük. Dönmek çok iyi geldi. Küçük uçaklar bana göre değilmiş. Sersemliği bir iki saat daha sürdü. Peru’ya kadar gelip de, ilk Erich von Däniken’den okuduğum çizgileri görmeden gidemezdim. Uğurunda kelleyi koltuğa aldım. Değdi mi, değdi galiba yahu.

Kendime gelir gelmez Nazca’dan erken firar etmeye karar verdim. Yapacak bir şey yok bu şehirde. Akşama aldığım otobüs biletimi öğlene değiştirdim. Hedef Paru’nun ikinci büyük kenti olan, nam-ı diğer Beyaz Şehir, Arequipa. Yola sekiz saat dediler, on saat sürdü. Oturduğum yerde klima damlatmaya başlayınca, aslen daha pahalı ve daha rahat olan alt kata aldılar beni. Bu sebepten ötürü şikayet etmedim. Gece yarısı vardık bu koca şehre. Bir de yakınında Colca Kanyonu varmış buranın. Oraya da gidip dev condorları göreceğim. Hayırlısı diyelim…

2 yorum:

  1. o korkunç bungee jumpingi yaparken bile bu kadar gerilmemiştin. Yollar seni büyüttü, yaşlanıyor musun yoksa? :)

    YanıtlaSil
  2. Nasıl gerilmemiştim. Video'yu bir daha seyret. Surat kar gibi, dizler titriyor. Ama yolda yüksekleri pek sevmediğimi anladım. Skydiving de yapıp yukarılara tövbe edeceğim...

    YanıtlaSil