22 Ağustos 2009 Cumartesi

Jerash (Gerasa da eski ismi)

Sabah makul bir saatte kalktıktan sonra aynı zengin kahvaltıyı yapıp Polonyalı dostlarla Taksi savaşımıza hazırlandık. Arap taksici kardeşlerimizin dayanaksız ama sözbirliği yapmışçasına belirlediği “1 dinar each” tarifesini delmek için mücadeleyi edip, taksimetreli taksiyi bulduk. Rehber kitabın yanlış yönlendirmesiyle yanlış otogara gidip bir taksiye daha bindik. Sonuçta otobüse de kelle başı bir dinar, ve bir saat sonra Cerash’tayız. Ama buna on dakika sonra kalkıyor dedikleri şahane mercedes 303'ün içindeki 1,5 saat bekleme süresi dahil değil.
Jerash oldukça iyi durumda, ayakta kalmış antik bir Roma kenti. Bundan ötürü girişte 8 dinarı alıyorlar adamlar zaten. Daha önce bahsettiğim araba yarışlarının seyri de 12 dinarmış. Ben hemen birkaç beleştepe gözlemledim tabiki. Gerçi daha sonra şehri gezmesi uzunca sürdüğü için yarışı kaçırdık. Beleştepeye de ihtiyaç kalmadı.
Şehir oldukça güzel ve oldukça da geniş bir alana yayılmış. Sindire sindire dolaşması temiz bir 3,5 – 4 saat alıyor. Sabah beşte kalkmayıp benim gibi gezmeyi çöl güneşinin tepe noktasının tam altına denk getirirseniz, içinde olduğunuz kenti de yaşadığınız çağı da karıştırırsınız. Üzerine bir de güneş kremini otelde bırakırsanız, halihazırda yanmış bedenin kollarına ve ensesine 2. katı da atarsınız.
Ağlamak olmaz, kendi düşen de ağlamaz zaten. Bu yüzden şehre devam edelim. Daha önce Amman için bahsettiğim durum burası için de geçerli. Evler nerdeyse antik kentin içine kadar girmiş. Yapılaşma de zaten buranın etrafına doğru genişliyor. Antik kentin girişinde çok güzel ve devasa bir kapısı, solunda hipodromu, içinde de ikişer adet tapınak ve tiyatrosu, hamam ve forumuyla oldukça görülesi bir yer. Yakın Doğu’nun en iyi korunmuş ve en önemli Roma kenti olduğu kabul ediliyor. Bazı yerlerinde yürürken moziklerin üzerinde yürüdüğümüzü farkettik. Ekstra bir korumaya da ihtiyaç duyulmamış sanırım. Mozaikler de kayda değerdi bence. Tiyatrosunda tulum ve davul çalan yerel kıyafetler giyinmiş iki de arap abi vardı. Müzik eşliğinde zıplayan turist grubu da çok eğleniyordu. Fazla bir bahşiş atanını da görmedim. Eğlenirken iyi, parayı vermeye gelince Şükran de kaç. Olmaaz. Biz dans etmediğimiz için vicdan muhasebesi yapmadan sıvıştık. Genişten ve ağırdan aldığımız şehir turunu bitirip Amman’a geri dönmeyi becerdik.
Yolda tanıştığımız İrlandalı arkadaşımızdan (girebilir miyiz acaba diye bir arkadaşıyla Irak sınırına dayanmış, girip 2 gün de orda takılmış ilginç bir şahsiyet) tıkınacak yeni yerlerin de tariflerini aldık. Yemeklerimizi yiyip bedava çay için otelimize döndük. Bir sonraki güne de haçlıların inşa ettiği Karak kalesini ziyaret planladım...

1 yorum:

  1. Petra? yazı nerde, fotolar nefiz.
    hadi ama meraktayım. Nasıl bir hal yolda olmak ayrıca, çıkalım mı bizde, yoksa amaan internette var mı her şey.

    YanıtlaSil